sessiz akan ırmak
bende kalan
Sayfalar
21 Aralık 2025 Pazar
23.44
20 Aralık 2025 Cumartesi
0.00
büyük klasiklerden olan "madam bovary" bitti. şimdi hangi klasiği okusam diye düşünüyorum. bir yandan düşünmeye devam ederken sosyal medyadan tanıdığım sıkı bir okur arkadaşım (henüz yüzyüze tanışmadık) bana bir yazardan bahsetti. Ahmet Karcılılar. Yazarın "Yağmur Hüznü" romanını kesinlikle okumalısın, dedi. Kitabın baskısı yok. Yazarın ismini ilk defa duydum. Sırada bu kitap var. Okuyalım bakalım.
Selim İleri'nin bu sözlerinin altını çizmiştim. "Bugün, dün de öyleydim, melankoli'nin müthiş etkisi altındaydım. Bunu yenemiyorum. Hiçbir zaman yenemedim."
Melankoli meselesi yıllardır kafamı kurcalar. Ve ben de kendimi melankolik bir insan olarak tanımlarım. Ve bu halimi hiç yadırgamadan kabul ederim. Melankoli'nin karşılığı hüzün olsa gerek. Hüznü severim ama bu beni yaşamdan alıkoyan hastalık derecesinde bir tutum değildir. Belki bir mizaç veya fıtrat. Bir kaç gün önce "didik didik freud" programını dinlerken çok güzel bir konuşma geçti. Üşenmedim yazdım. Serol Teber, Tevfik Fikret'in melankolik yapısını yorumlarken şunları söylüyor:
"Fikret'in mizacı kişiliğini yeniden bir köşesinden tartışmak gerekebilir..... Fikret'in gençlik yaşlarından beri dünyaya duruşu melankolik bir tavırdır. melankolik bir mizacın tavrıdır ya da duruş biçimidir. bunu biz kesinlikle ama burada bir hastalık olarak almayalım. ne klasik psikiyatri kitaplarındaki melankoli ya da depresyon tanımıyla paralel düşünelim ne de dünya sağlık teşkilatı'nın depresyon üzerine koyduğu kriterlere uygun düşünelim. Ben böyle bir düşüncenin sanatkârlar üzerine özellikle sanatkârlar üzerine bu tür tanımlamanın çok doğru olmadığı kanısındayım illa beyaz adamın kriterlerine uygun şekilde kategorize etmek ve damgalamak. ben buna karşıyım."
Melankolik ruh halinin sanatçılar üzerinde normal, sağlıklı bir duruş olduğunu söylüyor. Bu düşünce ilgimi çekti.
18 Aralık 2025 Perşembe
23.18
dün
spotify'da "dünyayı değiştirenler" isimli podcast'ten bir bölüm
dinledim. programı hazırlayan ve sunan didem bayındır. açtığım bölümde thomas bernhard'ın kitaplarını çeviren sezer duru'yu konuk etmişler. elli beş
dakika çabuk bitti ama doyurucu bir sohbet değildi. sezen duru çok da asıl
meselelere girmedi veya giremedi. biraz da dedikodu ve magazinsel olarak ilerledi
program. sezer duru, t. bernhard hayranı. çevirileri ise harika. fakat her
çevirmen çevirdiği kitaplara tam anlamıyla hakim olmalı mı? çevirdim diye o
yazarın uzmanı olarak konuşabilir mi? tabii böyle iddiada bulundular demiyorum ama
o çeviri sürecininin hikayesini daha doyurucu anlatabilirdi sezer duru. bizden
geçti ayol bir gün bize gel çay içelimden öteye geçmedi program. :) sezer
duru'nun tezer ve demir özlü'nün kardeşi olduğunu öğrendim. bu podcast'i takip
listeme aldım. çevirinin hikayelerini dinlemek hoşuma gidiyor.
*
instagramda
takip ettiğim bir hesap paylaştığı fotoğrafların altına günlük gibi notlar
yazıyor. bir yazısını şöyle bitirmiş: "nice nice farkediyorum ki insan
kendi kavgasının avuntusuna kul ve de köle.."
*
orhan
pamuk'un kitaplar üzerine yazdığı yazıları okurken bazı klasikleri okumadığımı,
ertelediğimi ya da çok dikkate almadığımı fark ettim. evet güncel edebiyatın
içindeyiz ama klasikler hâlâ bütün canlılığını koruyor. ilk işim geri plana
attığım eserleri gündemime almak oldu. gustave flaubert'ın "madam
bovary" ile ilk adımımı atmış oldum.
*
didik didik freud
bitmek üzere. aslında freud üzerine sohbetlerini dinledim. bitti. programın son bölümlerini ise tevfik fikret'e ayırmışlar. bu vesileyle
"sis" şiirini okuyorum fikret'in. şiirde geçen şu mısraları;
"ey
kubbeler, ey şanlı mebânî-i münâcât;
ey
doğruluğun mahmil-i ezkârı minârât;"
ismet
özel'in "of not being a new" şiirinin girişini hatırlattı bana.
“iniyorum kulelerinden katil
iniyorum maktul minarelerden
taraçadan,
bahçeden..."
güzel
çağrışımlar bence.
*
selim ileri'nin "düşüşten sonra kitabını çok beğendim. burcu aktaş'la sesli söyleşiler yapmışlar. inme geçiriyor selim ileri. tam da büyük kapanma (virüs salgını) dönemine denk geliyor. hastane günlerinden sonra sesli söyleşiler. kayıt altına almışlar. ayrıca kitaba pasajlar yerleştirmeleri de hoşuma gitti. çok içli bir kitaptı. selim ileri'nin hatıralarından bir edebiyat tarihine şahit oluyoruz. geçen sene her gece bodrum'u okumuştum. ileri'den okuduğum tek kitap. hatta iddialı konuşup selim ileri benim yazarım değil, demiştim. metinlerinin içine giremiyorum. biraz da göreceli meseleler. seveni var sevmeyeni. ama incinmiş bir hayat geçirmiş hatalarıyla birlikte. iyi ki okumuşum dediğim kitaplardan oldu.
*
teoman durali'nin felsefe sohbetleri. onuncu bölüme geldim. notlar alarak ilerliyorum. bu arada yine trt 2 de "felsefenin serüveni" isimli bir program başlamış. gündemime almalıyım.
*
eğer vicdanınız yoksa, nasihat, tavsiye, okul, bilinç, fikirle sarsma. hiçbiri işe yaramıyor. ve düzelmek bilmiyorlar. mesleğin gereği her sene bu imtihandan yıpranarak yorularak geçiyorsun. vicdan sahibi olmanın inançla bir ilgisi yok. inanç, vicdan sahibi olmanı belki zenginleştirebilir. öyle yoruldum ki.


