Sayfalar

24 Nisan 2022 Pazar

Ben neyin özlemini çekiyorum?

önce arka kapağı paylaşayım. biraz da alıntı. madem uykusuzluk hastalığına yakalandım bunu neden verime çevirmeyeyim, demiş yazar ve böyle nefis, tadımlık bir kitap çıkarmış. iyi ki almışım. tıpkı Philippe Claudel'in Kokular kitabı gibi severek okudum. 

-arka kapak-


Ya uykusuzluğun bize kazandırdığı şeyler varsa?

Marina Benjamin, esrarengiz ama somut sorunlarımızdan biri olan uykusuzluğu edebiyattan mitolojiye, bilimden felsefeye, psikolojiden popüler kültüre uzanan bir yelpazede ele alıyor. Kendisi de uykusuzluktan muzdarip olan yazar, bu soruna çare aramaktan ziyade onu anlamaya, tanımaya çalışıp sıradışı bir yorum katıyor. Sarı Duvar Kâğıdı’yla tanıdığımız Charlotte Perkins Gilman gibi yazarlar ile Odysseia’daki Penelope gibi kahramanların hikâyelerinden hareketle uykusuzluğu kadınların başkaldırısı ve yaratıcılığıyla özdeşleştiriyor.


Karanlığın derinliklerine, gecenin ruhuna doğru başlayan bir yolculuğun şarkısını söylüyor Benjamin; uykusuzlar için…

...


-alıntılar-

"Ben neyin özlemini çekiyorum? Bu soruyu kendime ancak gecenin bir yarısında sorarım çünkü gündüz sorulacak bir şey değildir. Özellikle huzursuz gecelerde özlem öyle büyür, öyle şiddetli karşıma dikilir ki tüm dünyayı yutar. Anlam verilemez, oradadır işte. Bense kara bir delik, hacimsiz bir varlığımdır ve özlem doymak bilmez. Uyuyamamak ihtiyaç duymaktır ve eksik olmaktır."

...

"Gece kadifesi dediğim kötücül karanlığın derinliklerindeyken çoğu zaman ötemdeki caddede, şehirde, ülkede hatta gezegende her biri kendi yataklarında dönüp duran gizli uykusuzlar olduğu aklıma gelir; biz - karşılıklı deniz fenerleri. Tek tek bakıldığında epidemiyoloji haritalarındaki renklendirilmiş noktacıklar gibiyiz, hepimiz kendi yalnızlığıyla kıvranan münferit bilinç uçlarıyız ve bir koşucunun spor salonunda kilometreler tepmesi kadar anlamsız şekilde biz de beyinlerimizi durmadan tüketiyor ama neredeyse hiçbir yere varamıyoruz. Uyanıklığın ıssız hücrelerine hapsolmuşsak da uykusuzlar olarak tuhaf bir birliktelik oluşturuyoruz. Coğrafya üzerinde kendi ağırlığı olan bir yer kaplıyoruz. Biz dünyada ki yerimizle biziz; bol rüzgârlı alanlar, bölgelere dağılmış kümeler ve belli bir yere konulamasalar da kendi içlerinde toplaşmış noktacıklar. Aramızda istatiksel bir ilişki var. El ele versek hiç zorlanmadan ortaya bir ansiklopedi dolusu kaygı saçabiliriz. Ama birbirimizi bulamıyoruz."

....

"Avrupa'nın büyüyen ekonomilerini beslemek için yabancı topraklardan çekip çıkarılan kârlı ürünlerin hep sininde uyarıcı olması muhakkak tesadüf değil. Tütün, kahve, şeker, her biri kitlesel uykusuzluğun müsebbibi."

...

"Fransız filozof Gaston Bachelard, soğuk ve mesafeli olan dıştaki sınırsızlık ile sıcak ve ısrarcı olan içteki yoğunluk arasında olduğuna ihtimal verilmeyen bağı irdeler. Büyük bir sandığı altınlar, gümüşler yerine ince ince elenmiş görülerle doldurmuşçasına yazdığı Mekânın Poetika'sında ikisi arasında yakın bir ilişki kurar, öyle ki güven dolu bir hareketle içinizi dışa doğru açtığınızda tüm yaratılışı özümseyebilirmişsiniz gibi. Bachelard'ın düşüncesinde beden bir şekilde dünyayı içine alabilecek bir araç olma becerisine sahip. Aşk da böyle hissettirmez mi? O da kabına sığamama hali değil midir?"

yazarla yapılmış bir söyleşi için tıkla

Hiç yorum yok: