Sayfalar

18 Ocak 2022 Salı

üç nesil üç hayat

Bir sohbetimizde arkadaşım bu kitabı yanında getirmiş altını çizdiği pasajlardan bize okuyunca epey hoşuma gitmişti. Refik Halid'in dilini Gurbet Hikayeleri kitabından biliyorum. Çok usta bir yazarımız. Bu kitap gazete köşesinde yazdıklarından oluşan bir kronik. Sosyal ve kültürel hayatta meydana gelen gelişmeleri, değişimleri ilgiyle, çoğunu büyük bir keyifle hatta hayretle okuyorsunuz. Bende altını çizdiğim bazı bölümleri not aldım.

"Refik Halid Karay, Üç Nesil Üç Hayat'ta okuru Abdülaziz, II. Abdülhamit ve Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki İstanbul'a götürüyor; yemek sofralarından, ramazanlardan, kadın erkek ilişkilerine kadar pek çok sosyal unsuru gözlemleyerek gazeteci kalemiyle anlatırken, yakın tarihin gündelik olaylarını, kültürel dönüşümlerini renkli, mizahi ve son derece keyifli bir üslupla gözler önüne seriyor." tanıtım bülteninden.

-doğum-

Yeni doğan, şimdi, yıkanmış, giydirilmiş, kundaksız, fakat dört tarafı kafesli ve tekerlekli nikel sepet içinde, her milletten ve mezhepten başka çocukların da sıra sıra dizildiği odaya götürülüp bırakılmıştır; yanlışlık olmasın diye ayağından ve kafesinin kenarından, numarasını taşıyan bir etiket sarkmaktadır, modern hayatta numara böylece, dünyaya gelir gelmez, ilk dakikadan insana musallat olmaktadır.

-yemek sofrası-

Mevlevi sofralarında biri su içerken öbürlerinin sahandan el çekip beklemeleri, yani fırsattan istifade bir kaşık fazla almış, hakka tecavüz etmiş olmamaları iktiza ederdi.

Ayıp değil, adeta günah sayılan bir nokta da şudur: Önünde ekmek parçası bırakmak! O bolluk zamanında bile ekmek dilimini hesaplı koparmanız ve son parçasıyla son yemek lokmasını beraber yuvarlamanız hem terbiye, hem din kaidesi idi.

Bugün ekonomik bir mecburiyet halini aldı.

-aşk ve alaka-

Göz ile görülüp el ile tutulanı değil, dimağımızın süslediği, şahaneleştirdiği hayalet ve hülyayı severdik. Sevdiğimiz, ekseriya o canlı şahıs değildi, onun yerine kalbimizin içine yerleştirdiğimiz büsbütün başka, manevi bir hüviyet idi ve ikisi yan yana gelince arada dağlar kadar fark hasıl olur, bizi şaşkınlığa uğratırdı.

***

Binaenaleyh bugünün aşklarında bir türlü yanaşılamayana, ele avuca sığamayana karşı duyulan tatlı tahassür, şiir, hülya yoktur; fakat maddi ve müspet ilimlerin, bilme ve tanımanın zevki, bu büsbütün ayrı keyif mevcuttur. Onun içindir ki, artık, âşık olmayı sevmiyoruz; daha ziyade tanıyıp hoşlandığımızı seviyoruz; sevda, şimdi ilme müstenittir; mamafih unutmamalı ki, ilimde dahi aldanmak ve boşa çıkan bir netice ile karşılaşmak mümkündür...


Hiç yorum yok: