Bugün, dün de öyleydim, melankoli'nin müthiş etkisi altındaydım. Bunu yenemiyorum. Hiçbir zaman yenemedim. 26. sayfa
*
Burcu: yaşarken ceplerimize bir şey doldurduğumuzu mu zannediyoruz?
Selim: Doldurduğun Virginia Woolf'un taşları. Sussex Irmağı'na giderken... Nasıl bilinçli bir şey... Dolduruyor onları ki ırmağa gömülsün. Sekiz saat ölmemiş, bataklıkta sürüklenmiş. İnsanlar görüyorlar, kurtaramıyorlar. Herkesin gözü önünde... 31. sayfa
*
Burcu: Size beyhûdelik duygusu veren şeyler başkalarının tutunacak dalları olabilirdi. 32. sayfa
*
Attila İlhan vaktiyle bir gün, "Tabiat faşisttir," demişti. Çok hoşuma gitmişti. "Tabiatın faşistliğini insanoğlu durduruyor," diyordu. Şimdi düşünüyorum, insanoğlu neyi durdurmuş?! Tabiat niye faşist olsun? Her sene bahar getiriyor. Çiçekler, hayvanlar... Onların kendine mahsus dengesi... İnsanoğlu kadar korkunç hiçbir şey yok. İnsanoğlunun içinden yaralı insanlar çıkıyor. İnsanlıktan ne kalacaksa o yaralı insanların cinnet anına borçlu olacağız. Başka hiçbir şeye borçlu değilsin. 75. sayfa
*
Bazıları bol keseden atıyor. "Edebiyatın çok büyük gücü var," diyorlar. Öyle bir gücü yok. Olsa, 21. yüzyılın neredeyse ilk çeyreği bitmiş, hâlâ gözümüzün önünde İsrail savaşı... Olacak şey mi? Babasını kucaklayan sekiz dokuz yaşında bir çocuk, "Ölme baba!" diyor. Babası kollarında ölüyor: "Elveda baba!" Biliyorum ki hiçbir şey değişmeyecek. 114. sayfa
*
Virginia Woolf'un intiharı son anda bir umutsuzluğun, bir kırılışın intiharı değil. Çok uzun yıllar öncesinden gelen bir şey... Savaşlara duyduğu nefret ve yılgınlık çok daha öncesinden. Jacob'un Odası'nda roman kahramanlarından birinin "Jacob!" diye çığlığı vardır. Orada Virginia Woolf, roman kahramanının Jacob'a bağırdığı kadar savaşlara da bağırır. Mrs. Dalloway'de romanın ikinci kahramanı Septumus da Birinci Dünya Savaşı'ndan yılgınlıkla çıkmış akıl hastası konumuna düşürülmüş bir genç adam. Onun intihara giderken düşünceleri, duyguları Virginia Woolf'un insan olarak ne hissettiğini, bizim de ne hissetmemiz gerektiğini söylüyor. 114. sayfa
*
Türk edebiyatı küçümsenecek bir edebiyat değil. Şiir zaten dorukta. Roman, öykü düşünülecek olursa... Çok kısa sürede çok büyük bir yere gelmiş bir edebiyat. Fakat onu eleştirirken tarihsel açıdan değerlendiremediğimiz için anlayamıyoruz. Ancak çok kaba göndermeler anlaşılıyor, dolayısıyla okurda yüzeydeliğe, sığlığa yol açıyor. Derinlemesine okusa okur, hem anlama kavuşacak hem de tat alacak. 210. sayfa

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder