Sayfalar

23 Ekim 2025 Perşembe

00.59

öğrencileri şehir merkezinde bir geziye götürüyoruz. müze gezisi gibi bir şey herhalde. okulun önü. çok dağınıklar. bir hoca daha var yanımda. birlikte onları güzelce üçlü sıraya diziyoruz. şehir merkezi okula çok uzak. yürüyerek gidecekmişiz. gözümde büyüyor onca yol. sonra nasıl olduysa şehir merkezindeyiz. bir  iş merkezine giriyorum. süleyman çobanoğlu'nun bürosu varmış orda. dernek gibi bir şey kurmuş çobanloğlu. toplantılar, görüşmeler yapıyormuş. öğrencilerimi onunla tanıştırmak istiyorum. iş merkezine giriyoruz. çobanoğlu'nu görmeye geldiğimizi söylüyorum sekretere. haber veriyorlar. bir toplantıdan çıkıp başka bir odaya geçiyor. orda sanki üstünü değiştiriyor. sonra başka bir oda. orda bizi bekliyor. küçük bir tanışma. randevusuz geldiğimizi söyüyorum mahcup bir edayla. bulunduğu oda öğrenci odası gibi dağınık. pencereyi açıyor sigara içiyor. bir heyecan var üzerimizde. öğrencilerden bazılarına tanıtıyorum çobanoğlu'nu. habersiz ve plansız gelmenin telaşıyla ne olduğunu anlamadan geri çıkıyoruz. şimdi soracaksınız neden çobanoğlu. bende bilmiyorum. rüyaların senaryosu kime ait acaba? kurgu mu yoksa gerçek bir yaşanmışlık mı? önceki gün gördüğüm rüyayı unuttum. hayal meyal hatırlıyorum. bir metro veya tren yolcuğu vardı içinde. içinde ben vardım.

...

bence uykuya geçmeye çalışırken ondan yaşadın evet. geçen sefer uyku esnasında oldu. şimdi uykuya geçerken. bakalım ne olacak.

...

büyük bir kutu içinde olan iki ciltlik kitabı tam iki gün aradım. salondaki masanın üzerindeydi ağustos boyunca. sonra kaldırdım mı yoksa bir başkası mı kaldırdı bilmiyorum. ama nereye kaldırdık? bulamıyorum bir türlü. saçma sapan yerleri bile karıştırdım. kitap yok. kitap zihnimde tek cilt büyük boy beyaz kapaklı olarak kalmış. kutu içindeymiş meğer. bu yüzden de ararken odaklanma dikkat sorunu yaşadım. bakıp görememek bu olsa gerek. salondaki dolabın içine koymuşuz meğer. açıp bakıyorum göremiyorum. bakıyorum göremiyorum. bir daha bak dedi, annem. can sıkıntısı, üzüntü, bu kayıbı bahane ederek başka şeylere lanet okuma, sinir falan filan. aha işte karşımda. buldum. evet rahatladım çünkü zihnimin bir tarafını artık meşgul etmeyecek. kim ne yapsın kitabını evde. hassas olduğunu da biliyorlar. 

...

ilk tepkilerimin kontrolünü sağlamalıyım. sinirsel çıkışlara ket vurmalıyım. huyumu biliyorlar. parlamalarım elbette sahte geçici. ama olsun. kendimi biraz olsun tutmalıyım. canın sağolsun deyip olayı olumlu çözmeliyim. ne gerek var. aslında eskiyi layık görmediğimden ileri geliyor çıkışmalarım. gel gidelim daha rahat yenisini kalitelisini alalım, diyorum.. güzelce giy tamam mı? yok zaten kış geliyormuş da biraz senin eskilerinle idare ederim. sonra benim kışlıklar zaten var, diyor. git sen kendine yenisi al. biraz da özensizliğine sinir oluyorum galiba.

...

iki ay. sekiz iğne. yüzde doksan iyileşme. bugün boşuna gittim hastaneye. izindeymiş doktor. bakalım ne zaman bitecek tedavi. sonra kitapçı kırtasiyeci dolaştım durdum. sokaklar, caddeler, dükkanlar niye böyle boş geliyor bana. öğrencimden etkilenip çok renkli bir kalem ve eskiz defteri aldım. çok güzel çizimler yapıyor. çizimlerinden birisini bana hediye etti. belki bende sade, soyut bir şeyler denerim.

***

susan sontag'ın "başkalarının acılarına bakmak" kitabı bitti.

borges'in norton konferansları serisinden çıkan "şu şiir işçiliği" az kaldı.

judith hermann'ın "birbirimize her şeyi söyleyebilirdik" kitabı bitti. "sadece hayaletler, ötesi yok" öykülerine başladım. ne güzel yazıyor. bir kafede oturmuşuz basit bir olayı tatlı diliyle gözlerinin içine bakarak yorucu olmayan ses tonuyla anlatır gibi. sakin. ne yazarsa okurum galiba :)

aykut ertuğrul'un yeni kitabı "moğolluklar"ını aldım. elli beş sayfa okumuşum bile.

yine ketebe'den merve yaylacık'ın ikinci şiir kitabı elimde. "karar ağaçları". 

ben de bir ara şiir kitabımın adını "mühlet ağacı" koyacaktım. o sıralar o kadar çok ağaçlı metin gördüm ki vazgeçtim. hatta "bir moğol günaydını" isimini de çok düşündüm. bence hala güzel geliyor bana bu isim. bir şiirimin adı. sonra ne oldu. aynı yayınevinden ahmet çiğdem'in "moğol lekesi" isimli şiir kitabı çıktı. ben de vazgeçtim bu ismi koymaktan. kitaptan bağımsız "her şey geçtiğinde" adı dilime dolandı. "her şey geçtiğinde." 



Hiç yorum yok: