Sayfalar

27 Şubat 2023 Pazartesi

öyle değil işte.

soluklanmamız lazım. nefes nefese kaldık. bir köşeye ihtiyacımız var. bir ağaç gölgesine. bir duvar dibine. bir soba başına. bir mağaraya, ağaç kovuğuna. bir tapınağa. içimize çekilmeye. yeter ki soluklanalım. nefese nefese kaldık. aklı selim bir köşeye en çok. sakinlik köşesine. durulmamız lazım. bir ele, bir omuza, bir sarılmaya. ne çok ihtiyaç duyuyoruz. oysa dışarı yansıttığımız yok yok ben tek başıma güçlüyüm ve ayaktayım ya. öyle değil işte. öyle değil. soluklanmamız lazım. nefes nefese kaldık. yorulduk çok. yarım bırakıldık. ne zaman tamdık. 

22 Şubat 2023 Çarşamba

acının omuzlanışı

yara üzerine yeni başlangıçlar inşa edilemez. kaldığın yerden devam edersin ama o devam etmenin derinlerinde neler vardır neler. sadece devam edersin ama kaldığın yer de yer değildir artık. her şey bitmiştir. sözün, sesin, kelimenin büyük laflar etmenin bir anlamı yoktur. susmak da erdem değildir çok konuşmak da. için acır öfkeni yönelteceğin yerlerin hep kalabalık ve kabalık olduğunu görürsün. öfken de elinde patlamıştır.


6 Şubat 2023 Pazartesi

02:25 ~ kar yağıyor

sıkı giyinip çıktım. pazar günü ve soğuk. şehrin hiç albenisi yok. bir kırtasiye-kitapçıya girdim ısınmak için. süslü püslü kırtasiyelere, hediyelik eşyalara göz attım. ısındığımı hissedince çıkıp biraz daha yürüdüm. kafeler, nargile salonları, çay ocakları. dışardan bakınca cıvıl cıvıl. vakit geçirebiliyorlar. esnafın pazar ıssızlığı. dükkanlar kapanmış. kapanmak üzere olanlar. akşam saati. yine üşüdüm. ara sokaktan geçince sürekli uğramadığım sahafa şöyle uzaktan göz ucuyla baktım. ışıkları yanıyordu. aaa henüz kapamamış. selam verip girdim. güzel. sıcaktı. bu sahafın kitaplarını internetten inceliyorum. yoksa içerisi gezilecek gibi değil. raflardaki kitaplar bana hitap etmiyor. ama abi güncellemeleri netten yapıyor. epey karıştırdım. salah birsel'in yazko'dan çıkan bir kitabını bir de halil cibran aldım. eski baskılar. sahaf abi, murathan mungan'ı biliyor musun, dedi. evet dedim. okumuşluğum var. ünlü bir yazardır. elindeki kitapları göstererek, bunları m. mungan sipariş etti, dedi. baktım kitaplara. birbiriyle alakasız sekiz, on kitap. vay be mungan bunları niçin istedi acaba? kesin yazacağı metinler için malzeme topluyor, diye  içimden söylenip abiye selam verip çıktım. kardeşime gidene kadar üşüdüm yine. olsun kar tatili var. ayazımı yedim. evde bi güzel ısındım. (sahaf abi mi bu nasıl bir ifade. ama bir sahafçı değil yani :)
...

"Azla yetinen biri olamıyorum; içimdeki ateş çok harlı; eski çözümler dökülmekte; yenileri için ise henüz bir şey yapılmış değil. Bu yüzden ben de, sanki önümde daha yüz yılım varmışçasına, aynı anda her yerde birden işe başlıyorum. Ancak gerçekte sahip olduğum birkaç yıl uçup gittiğinde, geride kalanlar bu henüz ham sezgilerimden bir şeyler çıkarabilecek mi? Azla yetinen biri olamıyorum: Kendimi, sanki o şey her şeymişçesine, tek bir şeyle sınırlamak bana çok itici geliyor. Her şeyi düşünmezden önce içimde hissetmek istiyorum. Olup bitenlere adil bir gözle bakmazdan önce her şey içimde yerine yerleşsin diye, uzun bir tarihe ihtiyacım var. Onlar, iç dünyamda evlenmeliler, çocukları ve torunları olmalı, ve ben onları çocuklarında ve torunlarında sınamak istiyorum. Yüz yıl mı? Acınası yüz yıl mı? Bu, çok mudur ciddi bir amaç için?" 1943 sayfa 49. E. Canetti~İnsanın Taşrası 

5 Şubat 2023 Pazar

kış kirazı

pazartesi okullar açılıyor. dinlendik mi tabii ki hayır. dinlenmeye yüklediğimiz anlam da çok göreceli. aklıma, gireceğim o koşuşturma ortamı geldikçe herhangi bir sevinç yaşayamıyorum. ama günlerim yeniden düzene girecek ya işte buna seviniyorum. aslında boş sayfayı açarken byung chul han'ın yeryüzüne övgü kitabı önümdeydi. çayımı da bitirmiştim ve dışarıda kar yağıyordu.
(koltuğuma öyle bir çökmüşüm ki zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. koltuktan kalkıp mutfağa doğru yöneldiğimde harika bir kar yağdığını fark ettim. işte günlerdir beklenen. lapa lapa yağıyordu. sonra bir şeylerle uğraştım tekrar dışarı baktığımda kar durmuştu. yüzüm düştü. bi an aklımdan şöyle bir cümle geçti: evet işte yine aynısı oldu. ben baktığım için durdu kar yağışı. geçmişte de böyle inanışlarım olurdu.  ne zaman fenerbahçe maçlarını izlesem fener yenilirdi. evet, derdim işte ben izlediğim için yenildi. eğer izlemeseydim kazandığı haberini alırdım. böyle böyle çok inanışlarım vardır. kendime haksızlık ediyorumdur belki bilemem. acizlik, yetememe ve kendine sürekli yenilgiler hazırlama gibi gibi. olsun bilinçaltımdan böyle bir şeyi dışarı çıkardığım için mutluyum. hem futbolla da ilgilenmiyorum daha. geçmişte de ilgilenmemiştim ama takım tutardım işte.) bu sayfayı açarken chul han'ın "yeryüzüne övgü" kitabından kış üzerine yazdığı yazılardan alıntılar yapmayı düşünmüştüm. ama üşendim. kış bitmeden yaparım belki. kitap ise çok güzel.
...
üç istanbul'u bitirdikten sonra elim dostoyevski'nin "cinler" kitabına gitti. koca bir kütle. yedi yüz sayfa. bende iletişim baskısı var. ergin altay çevirisi. şöyle bir göz gezdirdim. emin misin hüseyin? dedim. gözümde büyüdü bir an. oysa öncesinde beş yüz yetmiş sayfalık kitap bitirmiştim. yani okuyucu zihninde bir duvara dönüşmüş sayfa sayısı. neden buna takılıp gözümüzde büyütüyoruz acaba? zaman kaybı mı olarak görüyoruz. sıkılır mıyız? çabucak bitirip bir başka kitaba geçsek duygusunun önünde engel mi acaba sayfa sayısının çok olması. sorular sorular. (çok da takıldığım bir şey değil ama "cinler" kitabını elime alınca böyle bir duygu oluştu istemeyerek) tabii soruların cevabını bulamadan 60. sayfada olduğumu büyük bir gururla belirtmeliyim. okuyacağım büyük bir keyifle. 
ha bir de şu var. her dosto hayranı, dosto'nun bir iki kitabını mutlaka gelecek günler için ayırmıştır. yani bu da garip bir duygudur. iki romanını yıllarca ertelemişimdir. delikanlı ve cinler. bu ertelemenin adı ilerde bir dosto kitabı okumanın vereceği haz veya tattır. başladım öyle işte. 

2 Şubat 2023 Perşembe

01:37

yıl 1854 on altı ocak. tolstoy günlüğüne şöyle yazmış:

"(...) Bugün, kışın şiirsel güzelliğinden çarpıldım....."



1 Şubat 2023 Çarşamba

başka türlüsünü bilememek

"Acayip bir kuş var burada saniyede neredeyse yüz kere kanat çırpabiliyor. İngilizce hummingbird diyorlar. Ben arıkuşu sanıyordum. Meğer bizdeki ismi kolibri imiş. Kolibri, küçücük telaşlı bir kuş. Fakat marifeti hızlı uçmakta değil aslında. O kadar enerjiyi genellikle havada tek bir noktada durabilmek için sarf ediyor. Hiçbir şey yokmuş gibi yapabilmek için yani. Rüzgar yokmuş gibi. Yerçekimi yokmuş gibi. Sanki her şey yolundaymış gibi. 


California'daki bu seneyi kolibrileri seyrederek geçirdim. Onlar gibiyim, diye düşündüm bazan. Bütün gücümü, dengemi korumaya harcıyorum. Belki de gerekli değil bu. Ama başka türlüsünü bilmiyorum.


Bunun da iyi bir yanı olabilir gerçi. Ben de kolibriler gibi geriye doğru uçabiliyorumdur mesela. Dönüşe geçmek için her şeye arkamı dönmem gerekmiyordur. Bir gözüm orada, bir gözüm burada, geri vitese takıp gidebiliyorumdur belki. 

Başka kuşlar yapamaz bunu. Bazı insanlar da."

Meltem Gürle, Kırmızı Kazak

Can Yayınları