Sayfalar

29 Ocak 2022 Cumartesi

kış


Ses kışı. Ateş yırtıldı. Çarpıldık.
Ürktü insanı aşkıyla terleten kitap
Bir bağ vardı gitti Bağdat'tan öte
Çöktü bir akşam güne Şam'dan önce

Kurumuş üzüme de râzıydık çürüttün
Yaralanmış ayı kullanarak kızıl dağ
Soluğunu yollayarak zaman zaman üstümüze
Daralttın gençliğe ve bahara susamış gönlümüzü..

Baharı seller götürdü boğuldu yaz
Kırıldı kristal vakitler güz kadehi
Ne çok mezar taşları taşıyarak sırtında
Çıkıp gelmesini bildin ölüm tüccarı...

Ben ki ölümsüzlüğe ermiştim deşe deşe
Ülküleri düşünceleri düşleri insan çiçeğini
Aşmıştım kaç kere Hızır'la âbıhayatın kemerini
Geçip çılgın gerçeğe devirerek büyü mendireğini.
Şiir: Sezai Karakoç
Seslendiren: İsmet Özel
Müzik: Goodbye - Stories without words \\ Original by Jacob's Piano
Resim: Johan Christian Dahl, Man Mediating by the Sea, 1820

youtube alıntı: Şivekâr

25 Ocak 2022 Salı

112. sayfa

 




"bu dünyaya ait değilmiş hissi veren şarkıları sevmez misin?"



24 Ocak 2022 Pazartesi

sakarmeke


“‘Geçer yavrum’ dedi. ‘Geçmez sanırsın ama bir sabah uyanırsın ki kuş kadar hafifsin. İçindeki sıkıntı ne zaman almış başını gitmiş, düşünürsün de bulamazsın.’
‘Kuşların da içi sıkılır mı anne?’
‘Sıkılmaz mı kuzum? Sıkılmasa neden başlarını alıp oraya buraya gitsinler?’
‘Geçer mi sonra?’
‘Geçer elbet. Hani yükselirler, yükselirler sonra süzülmeye başlarlar ya… İşte o zaman bil ki ferahlamışlardır.’” (s. 102)

Fırat Pürselim, adını, göçmeyi unutmuş, denizi mesken bellemiş bir tatlı su kuşundan alan Sakarmeke'de; aidiyet, yuva, uyumsuzluk, göç gibi konuları incelikle ele alıyor. (arka kapak)
 

23 Ocak 2022 Pazar

gece kayıtları

"Yaz kış onun zarafeti için şarkılar söylerim,

Gül ne kadar alımlıysa, o kadar alımlıdır yüzü,

Hem yaz hem kış şarkılarım onu anlatır

Kar onu bana hatırlatır." 

Ezra Pound~ Kantolar VI.'dan

çeviri: Efe Murad





iki şafak arasında


 

22 Ocak 2022 Cumartesi

beyaz geceler

 

onca yaşıma düşen kar taneleri. onca geçen senenin içinde geleceğimi kırmış buz parçaları. uzun bir mevsimin sancılı müziği. o kadar dedim, rüyalarını üşütme. belki kapıdan sadece soğuk girmez. belki şarkının ortasında kuş sesleri birden duyulur da yüzüne bir tebessüm düşer. sana pencerelerden soruyorlar. yorgunluğumu alacak elbet birisi çıkar. pazarlar, pazarlıklar ve kalabalıkta bile duyduğum o ses. öyle güzel. şimdi kış bahçelerinden geçiyorum. yine geçerim. beyaz örtüsünün altında bir şakayık. hikayesiyle beni bekler. avuçlarım bir yangına dönüşür de bütün odaları ısınır içimin. hikayeler beni içine çeker. hikayeler durulur, durulmalıdır. o zaman baharı, baharları beklerim. benim ömrüm beklemek üzerine kurulmuştur. bozuk saatin kambur tamircisi. gökyüzüne bakarım soluk soluğa kalmış kuşların göçü bitmiş meğerse. gökyüzü öyle durgun. kış çiçekleri de varmış. daha ne olsun. nedenini bilmediğim rüyalardan geldim. ağlayarak.




21 Ocak 2022 Cuma

"Bir daktilom ve sınırsız çayım vardı."

william trevor'dan bahsetmiştim. kendisiyle yapılan söyleşi çok güzeldi. kıyıda köşede kendi hallerinde yaşayan yazarları seviyorum. söyleşiden altını çizdiğim bazı düşüncelerini not aldım.

"Bir daktilom ve sınırsız çayım vardı."

"Zaten yazarlar için tüm deneyimler iyidir, fiziksel acı dışında."

".....okumazsanız yazamazsınız."

"Birçok yazar sürgünlükten istifade etmiştir."

"Edebi hayranlığınız, tekrar okuyup okumadığınızla ölçülür."

"- Hikaye tanımınız nedir?

- Bir anlık bakışın sanatı olduğunu düşünüyorum. Eğer roman çetrefil bir Rönesans tablosu ise hikaye empresyonist bir resimdir. Gerçek infilak etmelidir. Gücü, neleri içerdiği kadar neleri dışarda bıraktığındadır. Anlamsızlığın külliyen dışlanmasıyla ilgilenir. Öte yandan, yaşam çoğunlukla anlamsızdır. Roman hayatı taklit ederken hikayenin kemikleri çıkmıştır, dolanıp duramaz. Asli sanattır."

- Zaman yıkıcı mıdır koruyucu mudur?

"- İkisi de. Hem sağaltır hem yıkar geçer, yaranıza bağlı; aslında karakteri ortaya çıkarır. Acı ya da şifa: İkisi de zamansız gelebilir. Bu, insanların yanısıra yazılacak en ilginç şeylerden biri; yazdığım her şeyin bununla ilgisi vardır. Zaman hava gibidir; her zaman oradadır, insanları değiştirir, karakterleri şekillendirir. Hafıza da karakteri şekillendirir; hatırlama biçiminiz sizi siz yapar. İnsanlar, diğerleriyle en özel yanlarını paylaşmak için çırpınıyorlar. Benim sıklıkla yazdığım, işte bu büyük zorluk."

"Sözcüklerle giriştiğiniz mücadele, başka hiçbir şey değilse bile, dile getirilmeye direnen bir şeyleri ifade etme çabanız sizi melankolik yapacaktır."

"Yazarların uzun süre depresif olma lüksleri olmadığını düşünüyorum. Yazarlar, insanların sandığından çok daha az ilginçtir. Daktiloları vardır ve katipler gibi masa başında otururlar. İlginç olan ya da olmayan şey yazdıklarımızdadır."

"Geriye dönüp bakmaya inanırım."

"Bir yazar olarak söyleyecekleriniz varsa, onlar bir şekilde ortaya çıkacaktır."

"Moda portmantoda olur. Edebiyatta moda, bütün sanatlarda da öyle, yıkıcıdır."

"Şimdilerde kitaplar sohbet programlarında; okunmaktan ziyade haklarında konuşuluyor."

 

18 Ocak 2022 Salı

üç nesil üç hayat

Bir sohbetimizde arkadaşım bu kitabı yanında getirmiş altını çizdiği pasajlardan bize okuyunca epey hoşuma gitmişti. Refik Halid'in dilini Gurbet Hikayeleri kitabından biliyorum. Çok usta bir yazarımız. Bu kitap gazete köşesinde yazdıklarından oluşan bir kronik. Sosyal ve kültürel hayatta meydana gelen gelişmeleri, değişimleri ilgiyle, çoğunu büyük bir keyifle hatta hayretle okuyorsunuz. Bende altını çizdiğim bazı bölümleri not aldım.

"Refik Halid Karay, Üç Nesil Üç Hayat'ta okuru Abdülaziz, II. Abdülhamit ve Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki İstanbul'a götürüyor; yemek sofralarından, ramazanlardan, kadın erkek ilişkilerine kadar pek çok sosyal unsuru gözlemleyerek gazeteci kalemiyle anlatırken, yakın tarihin gündelik olaylarını, kültürel dönüşümlerini renkli, mizahi ve son derece keyifli bir üslupla gözler önüne seriyor." tanıtım bülteninden.

-doğum-

Yeni doğan, şimdi, yıkanmış, giydirilmiş, kundaksız, fakat dört tarafı kafesli ve tekerlekli nikel sepet içinde, her milletten ve mezhepten başka çocukların da sıra sıra dizildiği odaya götürülüp bırakılmıştır; yanlışlık olmasın diye ayağından ve kafesinin kenarından, numarasını taşıyan bir etiket sarkmaktadır, modern hayatta numara böylece, dünyaya gelir gelmez, ilk dakikadan insana musallat olmaktadır.

-yemek sofrası-

Mevlevi sofralarında biri su içerken öbürlerinin sahandan el çekip beklemeleri, yani fırsattan istifade bir kaşık fazla almış, hakka tecavüz etmiş olmamaları iktiza ederdi.

Ayıp değil, adeta günah sayılan bir nokta da şudur: Önünde ekmek parçası bırakmak! O bolluk zamanında bile ekmek dilimini hesaplı koparmanız ve son parçasıyla son yemek lokmasını beraber yuvarlamanız hem terbiye, hem din kaidesi idi.

Bugün ekonomik bir mecburiyet halini aldı.

-aşk ve alaka-

Göz ile görülüp el ile tutulanı değil, dimağımızın süslediği, şahaneleştirdiği hayalet ve hülyayı severdik. Sevdiğimiz, ekseriya o canlı şahıs değildi, onun yerine kalbimizin içine yerleştirdiğimiz büsbütün başka, manevi bir hüviyet idi ve ikisi yan yana gelince arada dağlar kadar fark hasıl olur, bizi şaşkınlığa uğratırdı.

***

Binaenaleyh bugünün aşklarında bir türlü yanaşılamayana, ele avuca sığamayana karşı duyulan tatlı tahassür, şiir, hülya yoktur; fakat maddi ve müspet ilimlerin, bilme ve tanımanın zevki, bu büsbütün ayrı keyif mevcuttur. Onun içindir ki, artık, âşık olmayı sevmiyoruz; daha ziyade tanıyıp hoşlandığımızı seviyoruz; sevda, şimdi ilme müstenittir; mamafih unutmamalı ki, ilimde dahi aldanmak ve boşa çıkan bir netice ile karşılaşmak mümkündür...


16 Ocak 2022 Pazar

"şair yoktur şiir vardır."

osman özbahçe, natama dergisi'nin 32. sayısında "cöntürklü günler" başlığıyla eleştirmen hüseyin cöntürk'le tanışma sürecinin ve buluşmalarının günlüğünü tutmuş. ben de bu yazıdan altını çizdiğim yerlerin bazılarını buraya not aldım. 

.....

 "Şair yoktur şiir vardır."

"Eleştiride uzun zamandır, doğru veya yanlış, benimsediğim yöntem:  Şimdiden geriye doğru gitmektir" dedi: "Bugünü bilen geçmişe daha kolay gider, bugünü bilen adam eskiyi yazmak isterse, oturur, biraz çalışır, yazar; ama eskiden başlayan aynı başarıyı gösteremez."

"Laf arasında, (bir ismi hatırlayamamıştı) şimdilerde eskiye nazaran daha bir unutkan olduğunu söyledi. "Ama" dedi, "çok memnunum hatırlayamamaktan. Unutuyorum. Ve hiç pişman değilim unutmaktan. İyi oluyor. Kafam temizleniyor" dedi. İlk kez unutma isteğinden söz etti."

"Edebiyatta peygamber aranmaz."

"Eser Gürson'un yeniden yazıya dönmesinden bahsederken, şöyle bir cümle geçti: Gürson'u kastederek, "Birbirimizi geliştireceğiz". 82 yaşındaki bir insanın hâlâ kendini geliştirmekten söz etmesi çok çarpıcıydı."


15 Ocak 2022 Cumartesi

karlı bir akşam

sevdiğim dizinin üçüncü sezonu gelmiş. karlı bir gün. koltuğuma gömülüp diziyi izliyorum. üçüncü bölümde yolculuğa çıkan  kahramanımız arabadaki cdleri karıştırıyor. radiohead'in let down şarkısını açıyor. 

karlı bir akşam. ekmek almaya çıktığımda biraz tadını çıkardım yağan karın. şimdi düşündüm de arabaya atlayıp radiohead'in bu şarkısı eşliğinde yollara düşmek istedim. sonra bunu yapmayacağımı anladım. sadece arabaya atlayıp yollara düşme düşüncesini çok sevdim. belki yollara düşerdim yanımda radiohead'in şarkısıyla yollara düşmeyi isteyecek bir arkadaşım olsaydı. kim bilir o da yollara düşme düşüncesinin yola çıkmaktan güzel olduğunu söylerdi bana. aynen, derdim aklımdan geçenleri okudun. kahkahalarla gülerdik. diziye devam edeyim. çay içerim belki.





14 Ocak 2022 Cuma

Gâvur Mahallesi


Sahafa girerken kitap alma amacı taşımam. Kitap kurtarma hevesiyle girerim. Öyle nadir eser, ilk baskı,  arşivlik hevesimde yoktur. Almak istediğim kitaplar ikinci el ve temiz olarak sahafa düşmüşse onu mutlaka alırım. Gavur Mahallesi ve yazarı hakkında hiçbir bilgim yoktu. Ödüllü olması da önemli değildi. Alıp okumalıyım, dedim. Sahafta karşıma çıktı aldım ve okudum. Tertemiz bir anlatım. Hikâyeler ise bir o kadar güzel. Herhangi bir ırkın, dinin öyküleri değildi. İnsana ait olanın hikâyeleriydi.

12 Ocak 2022 Çarşamba

meşe odununun kokusu


1. byung chul han'ın "zamanın kokusu" kitabını bitirdim. nefis bölümler vardı. bazı kısımlar ise bana uzaktı pek içine girdiğim söylenemez. ama kitabın çok önemli bir yeri oldu benim için. zamanı gelirse duyurusunu yapacağım.

2. bugünlerde okuyup bitirdiğim kitaplar:
- ahmet haşim- frankfurt seyahatnamesi
- tolstoy- ivan ilyiç'in ölümü
- burhan sönmez- labirent
- gülşen funda- felgu

3. okumaya devam ettiğim kitap:
- refik halid karay- üç nesil üç hayat

4. başlayacağım kitap:
- mıgırdiç margosyan - gâvur mahallesi
.............

ahmet haşim'in kitabına bayıldım. tedavi için frankfurt'a yaptığı yolculuk ve frankfurt'taki günlerinden notlar içeriyor. seyyahı geçici bir şaire benzetmesi güzeldi. seyyah ile şair arasındaki akrabalıktan bahseder. ortak nokta harikulade hayaller. 

"seyahatin ödülü olan hayret"

"gerçi hayat, kitaba sığmayacak kadar geniştir fakat tekrarlarla doludur."

"almanya pembe ve büyük elmadır. fakat içi kurtludur."
....

günümüz kurmaca edebiyatından uzaklaşmak için tolstoy'a gittim. uzun zamandır bekliyordu. kısa klasikler, kısa miraslar, atıştırmalık gibi. okulda öğlen arasında veya nöbet esnasında koridor yürüyüşlerinde "dur sus geç içeri" uğultusunda küçük sığınaklar oluyor bu tarz kitaplar. "ivan ilyiç'in ölümü"de öyle oldu. kitabın etkileyici yönü şuydu. tolstoy kendisiyle girdiği derin hesaplaşma sonucu geçirdiği bunalımın ardından kaleme almış olması. bunalımından kurtulmuş mudur acaba?

kitabın altıncı bölümündeki "gaius bir insandır. insanlar ölümlü olduklarına göre gaius da ölümlüdür." önermesini ivan ilyiç'in kendiyle ilgili olmadığını ölümün kendisinden uzak sadece metinlerde yer alan bir kavram gibi düşünmesi çok çarpıcıydı.
........
burhan sönmez'in anlatımını çok beğendim. sıkılmadan okudum. yani zaman veya fırsat olsa da bir iki kitabını daha okusam diyorum bazı yazarların. labirent'i ilçede bir arkadaşım için almıştık. ama ben okuyamadım diye bana verdi. iyi ki de vermiş. :) kitapta blues müziği yapan yirmi sekiz yaşında bir kahramanımız var. intihar girişiminden kurtuluyor ama bilincini kaybediyor. sonrası roman.
kitabı özetleyen cümle şu:
"gerideki hikayeniz ne olursa olsun belki bu dünyanın size ağır gelen bir yanından kurtulmak istediniz."

.......
gülşen funda'nın öykülerini beğendim. öykülerinin genel havasını düşününce ne güzel yapmış kendini çağdaşı olan hikayecilerden böylece ayırmış, dedim. çünkü konuları çok özgün. masalların, arkaik dillerin, sembollerin, efsunların, muskaların, gizemli ormanların ve büyüler dünyasının sınırlarında gezdirdi bizi. keşke diyorum, keşke öyküler daha uzun olsaydı. uzun ve az. seçtiği atmosfer ve konular uzun öyküye uygun bence. öyküleri çabucak bitiyor ya. bir eksiklik yarım kalmışlık hissi veriyor. yarım kalmak mı dedim. peki felgu ne demek?
...
görsel: mark rothko

11 Ocak 2022 Salı

8 Ocak 2022 Cumartesi

altı çizili satırlar

 

"Önümde yalnız karanlık ve korku var. Ben ilerleyemiyorum. Önümdeki hayatı göremediğimden, daima geriye bakıyorum."

...

"Ben yalnızlıktan yaşayamıyorum."

....

"Ara sıra, kâh acılı, kâh sevinçli hayatımı hatırlıyorum ve hâtıralarım bana rahatlık veriyor. Geçmişle yaşamaya razıyım, yarını düşünmeyeceğim . Ya şeytan, beni hep kendi yolunda sürüklerse! Ya rabbim, sen beni kendi dünyanda yaşat... Sen beni koru!..." 

....

"Geçen hafta "Hâtıralar"ı yazmamak kararını verdim. Ama hâtıralarsız içimin boşluğundan daha çok ıstırap duyuyorum."

.....

"Şimdiye kadar aştığım hayat yolumun, hatırası içimi yakar gibi olan bir parçası var. O yolu geçmiş bulunduğum halde, bazı geceler ter içinde uyanır, kendimi daha o yolda sanırım." 

cengiz dağcı, korkunç yıllar

tabloda yağmur vardır


Edebiyat sayesinde resim de öğreniyor insan: Çehov'un "Üç Yıl" adlı öyküsünün kahramanı Yulia Sergeyevna'nın bir sergide rastladığı ve içindeki köprüden geçip uzaklara gitmeyi düşlediği tablo, Isaac Levitan'ın "Sessiz Yer" (1891) adlı eseriymiş.


Edebiyat ve resim serisine, William Trevor'dan bir katkı: "Yağmurdan Sonra" adlı öykünün kahramanı Harriet, tatil için gittiği İtalyan kasabasındaki küçük kilisede karşısına çıkan "Tebliğ" tablosunu seyreder. Anlar ki, tabloda da yağmur vardır; Cebrail yağmurdan sonra gelmiştir.

alıntı: meltem gürle (twitter)



6 Ocak 2022 Perşembe

yağmurdan sonra

 

"İçeriye girmek istemeyen Harriet bahçede ve asma kütüklerinin arasında dolaşıyor, ayakkabıları sırılsıklam oluyor. Kasabadan kilise çanlarının sesi geliyor: Santa Fabiola'da saat altı, bir dakika sonra başka yerde saat altı. Suların damladığı asmaların arasında tek başına dururken, orada olduğunu bildiği bir bağlantıyı bir türlü kuramıyor. Düşüncelerinde bir boşluk var, insana aynı zamanda karmaşa duygusu veren bir yoğunluk; ta ki birden idrak edene kadar: Tebliğ, yağmurdan sonra resmedilmiş. Tablonun uzaktan uzağa seçilen, kemerlerin arasından göze ilişen manzarası, şu an gördüğü geçici görünüme sahip. Melek yağmurdan sonra geldi: O ilk serin anlar, özellikle seçilmiş bir zamandı." sayfa 107




okudukça












yeni yılın başlarında bitirdiğim iki kitap sunullah ibrahim'in "o koku" ve mustafa çiftçi'nin "ağlaya ağlaya öldük anam bacım" oldu. 
mısırlı yazar sunullah ibrahim'in kitabından ziyade kitabının hikayesi çok ilginç geldi. yasaklı bir kitap. yayımlandığı dönemin şartlarında kendi kültürlerine bir başkaldırı niteliğinde. günümüz edebiyatının anlatı gücünün altında bir eser. necip mahfuz dışında bir yazar daha tanımış oldum jaguar sayesinde. okumasam bir şey kaybetmezdim. aynısı mustafa çiftçi'nin kitabı için de geçerli. tadımlık, ayaküstü atıştırmalık hikayeler. dergilerde kalmış hikayeleri yeniden gözden geçirerek yayımlamış. önceki kitaplarındaki hikayelerin tadı var ama güneşte çabuk eriyen dondurma kıvamında. bir ilk kitap olabilirdi. ama iyi ki de olmamış. ne söylesem boş. mustafa çiftçi ne yazsa okurum. ağlaya ağlaya bir hal olmadık ama bir ağlama yoğunluğuna girip ağlamaklı olduk. doluktuk diye yazacaktım çekindim. ama  sözlükte varmış dolukmak. :)
...
william trevor'u daha önce hiç duymamıştım. türkçe'de bir iki kitabı daha var ama baskısı yok. yağmurdan sonra on iki öyküden oluşuyor. yüzkitap öykü kitapları basıyor zaten. kitabı bitirdikten sonra hakkında yazılanlara baktım. bayağı sevilmiş. taşrada sıradan insanların hayatlarına yoğunlaşmış. tek düze bir uslubu var yazarın. ama anlatımı o kadar sade ki sıkılmadan okudum. çevirisi de güzel. sarsıcı bir kitap değil. anlatının o yoğun güzelliği de yok. peki niçin okudum diye soruyorum kendime. o yalınlık, bağırmadan anlatması, gündelik hayatı anlatmak zor. belki de bunu başardığı için bitirdim kitabı. pişman değilim. parşömenfanzin'de yazarla yapılmış söyleşi çok çok güzel. kitaptan fazla söyleşiden o kadar çok cümlenin altını çizdim ki. hayran kaldım bu mütevazi yazara. o alıntılarımı ekleyeceğim.
......
sanat'ın icadı kitap okuma grubunda seçilen bir kitaptı. zanaat ve sanat üzerinden harika bir kültür tarihi çıkarmış yazar. keşke bazı konuları çok uzatmadan tekrara düşmeden yazsaymış dediğim anlar oldu. çok oldu hem de. ama "sanatın ilahlaştırılması" bölümünü çok beğendim. kitabın özü nedir derseniz kitapta geçen şu cümle gayet güzel özetliyor: "eğer insan edebiyata aşıksa durup dururken neden edebiyatın sorunlu geçmişini kurcalamaya kalksın ki?"
....
cengiz dağcı'nın "korkunç yıllar'ını bitirdim. pdf olarak okuduğum için fotoğrafta görünmüyor. cengiz dağcı büyük yazar. yaranız ne kadar derinse eseriniz o kadar büyük oluyor. saygı ve rahmetle. "onlar da insandı" kitabını da okuyacağım. kitabı araya sıkıştırmamda katkısı olan yazarıma teşekkür ederim.